Biroz Üzmez
Uzun yıllar yaşadığı Zonguldak’ta maden işçilerinin yaşamlarını fotoğrafa
yansıtan Birol Üzmez, 20 Ağustos 1960’da Akçakoca’da doğdu. Baba mesleği
olan fotoğrafla sanatsal anlamda 1984 ‘de ilgilenmeye başlayan Üzmez,
1986’da İstanbul Fotoğraf ve Sinema Amatörleri Derneği’ne (İFSAK) üye oldu.
1985’de Fahri Bozbaş, Ertuğrul Ünal ile birlikte Zonguldak’ın ilk
fotoğrafçılarından Nazım Baysal’ın arşivinden derlenen “Bir Zamanlar
Zonguldak” sergisini düzenledi. 1986’da Uğur Kasırga ile birlikte açtıkları
“Pencere” isimli fotoğraf sergisinin ardından Ayhan Ülkü ile “Yalnızlık ”,
İbrahim Akyürek ile “Madencinin Yaşamı” ortak sergilerini açtı.
1987-1988 Yıllarında TUSAK Yönetim Kurulu Üyeliği yaptı. 1989’da
Zonguldak Fotoğraf Grubunu altı arkadaşı ile kurarak, Zonguldak’ta
fotoğraf sanatının gelişmesine yönelik çalışmalarını sürdürdü. ZFG
ile Zonguldak Fotoğraf Günlerini dört kez düzenledi. Mimar Süreyya
Aytaç’ın arşivindeki fotoğrafların gün yüzüne çıkmasını sağladı.
1990-1993 yılları arasında serbest fotoğrafçı olarak Cumhuriyet
Gazetesi’nin muhabirliğini üstlendi. 1990 grevini ve 1992 Kozlu grizu
facialarını belgeledi. İbrahim Akyürek, Şirin Küçüktabak, Sevil Üzrek, Faruk
Akbaş ve Celal Deniz’in de aralarında bulunduğu "Belgesel Fotoğraf Grubu"
oluşumunun içinde yer aldı. 2012’ye kadar çok sayıda proje ve sergi
gerçekleştirdi. Simurg Photos ve İfod üyesi olarak çalışmalarını serbest
fotoğrafçı olarak sürdüren Üzmez National Geographic Dergisi Türkiye’ye
katkıda bulunmaktadır.
KORTEJO Aile Evleri
Değişmeyen tek şey yoksulluk. Yoksul Musevilerin aile evleri, şimdi yoksul
Türklerin evleri.
İzmir’e özel bir yaşam biçimi Musevi aile evleri (kortejo), 450 yıldan sonra
artık yoksul İzmirli ailelerin, kimsesizlerin sığınağı oldu. İspanya’dan göç eden
yoksul Musevilerin birbirine omuz vererek yeni hayatlarına uyum için bir arada
yaşadıkları kortejolar, şimdilerde hayata tutunmak için yaşadıkları dört
duvardan güç alan yoksul ailelerin, kimsesizlerin, yalnızların, garibanların ve
kaybolmuşların yeni mekânı. Birçoğunu benzer hikâyelerle, kelimenin tam
anlamıyla hayatın sillesini yiyen, genç, yaşlı, kadın erkek, çocuk aynı avlunun
içinde, aynı kaderi paylaşarak hayata tutunmaya çalışıyor. Kaderleri gibi
kullandıkları mekânlarda ortak olan bu insanların hayatları, aslında yarın neler
yaşayabileceğimizin göstergesi…