Guy Martin
Rüya Şehri
Fakir güzel köylü kızı ile hangi adamın evlenip onu parlak ışıklarıyla İstanbul’a
getireceği üzerinden bir kan davası başlar; Boğaz’ın kenarındaki saray
yavrusu evinde yaşayan zengin işadamının etrafında onun her isteğine koşan
güzel kadınlardan oluşan bir haremi vardır. Bu senaryolar gerçek değil, ya da
İstanbul veya Ankara’daki çağdaş yaşantıyı yansıtmak gibi bir kaygısı da
yok. Ancak Atina’dan Riyad’a on milyonlarca izleyiciyi kendine çeken şey bu
müstehcen hikâye çizgileri. Türk dizilerinin Arap dünyasında ve Balkan
ülkelerinde kazandığı popülerlik büyük bir ticari başarı halini aldı. Bu
Türkiye’nin seküler ve varlıklı olmaya dair kültürünün, yakın komşuları
hakkında daha fazla şey öğrenmek isteyen komşularına, ihracat yöntemi.
Arap izleyiciler bu dizilerle özellikle ilgileniyorlar çünkü Türklerin, özellikle de
Türk kadınlarının, moderniteyle nasıl baş ettiklerini gösterme iddiasındalar.
Bazı analistler dizilerin çekiciliğinin sırrının, ortalama Arap ev kadınlarının
hasretini çektiği aile hayatını temsil etmesinden kaynaklandığına inanıyor.
Özellikle popüler olan ve modern bir evli çiftin eşit partnerliğini anlatan
“Gümüş” dizisinin final bölümü 50 milyonu kadın olmak üzere 85 milyon
izleyici çekti. Dizi Arap dünyasında bir fenomen haline geldi. Bu diziler o kadar
popüler hale geldi ki İstanbul’daki Arap turist sayısındaki dramatik artışta
(2013’te İstanbul’a 250,000 Arap gelmesi bekleniyordu) ciddi katkıları var.
Menüler Arapça’ya çevriliyor ve artık Irak, Suriye ve Ürdün vatandaşları
vizesiz giriş yapabiliyorlar. Tur operatörleri tarafından Boğaz hattında gidip
dizilerin çekildiği yerleri gösteren ve sonrasında alışveriş yapabilecekleri yeni
AVM’ye götüren tekne turları düzenleniyor. Bu dizilerin popülerliğinin yükselişi,
bölgede yumuşak bir güç olarak dramatik bir şekilde yükselen Türkiye’nin ki
ile çakışıyor. Bu da gelecek neslin küresel konumlanma ile ilgili bakışları
üzerinde etkili oluyor. Pew Vakfı’nın yaptığı bir çalışmaya göre Türklerin
yüzde 17’si ilham için Avrupa’ya bakılması gerektiğini düşünürken, yüzde 25’i
Türkiye’nin geleceğinin Orta Doğu’da olduğuna inanıyor. Bu fotoğraf projesi
Türk kültürüne ait bu özgün ve yerinde fenomene bir bakış sağlıyor. Yazın
yaklaşması ve Arap turistlerin şehri basması ile Gezi Parkı protestoları aynı
zamana denk geldi. TV dizileri sezon finallerini yapmak üzereyken, İstanbul,
dramatik olaylar dizisine şahit oluyordu. Binlerce laik Türk sokaklara dökülüp
önce saldırgan inşaat projelerine karşı gösteri yaptılar. Ancak hemen
sonrasında bu gösteriler kişisel özgürlükleri dizginleyen ve İslamcı tutuculuğu
teşvik eden hükümet destekli politikalara karşı geniş çaplı protestolara
dönüştü. Dünya medyası İstanbul’a kamp kurdu ve Haziran ayı süresince
günün 24 saati boyunca önemli olayları aktardı. Bu sırada çokça eleştiriye
maruz kalan hükümet yanlısı medya bu olayları haberleştirmeme kararı aldı,
vahşi yaşam belgeseli gösterdi ya da olayların boyutunu kavramayı
beceremedi. Anlaşılan o ki, bu devrim televizyonda yayınlanmayacaktı. Ancak
yine de bu yazın ünlüleri bu tarihi şehrin ortasındaki gerçek bir dizide önemli
rol oynayan genç, yakışıklı ve laik genç Türklerdi. Kendi destansı
çatışmalarını dünya medyasının gündemine taşımak için Tweeter, İnstagram,
Vine ve Facebook’ta mücadele ettiler. Gerçek şu ki, ister beğenin ister
beğenmeyin, televizyon sıradan insanın özlemlerini belirleyerek toplumları
şekillendiriyor. Son 80 yılda, Türkiye’nin devlet dayatmalı sekülarizmi ve
Birleşik Devletler’in popüler kültürüne yoğun bir şekilde maruz kalması
Türkiye’yi kıyafetten, siyasete ve cinsel kabullere kadar her konuda
komşularından daha Batılı hale getirdi. Şimdi kendisini benzer bir akış
sürecinde bulan Arap dünyası, birçok televizyon izleyicisi, farkında olarak ya
da olmayarak Türkiye’ye bakıyor. Bu sefer bakışların kaynağında, Osmanlı
egemenlerine kızgınlık değil hem Müslüman hem de modern olan yaşam
biçimi var.
Özgeçmiş:
Guy Martin Newport’taki Galler Üniversitesi Belgesel Fotoğraf Bölümü’nden
2006’da derece ile mezun oldu. Guy Newport’ta okurken uzun dönem kişisel
belgesel projelerinin peşinden gitmeye başladı. Bunlardan bir tanesi de
‘Trading over the Borderline’ (Sınırda Ticaret) isimli, Türkiye ve Kuzey Irak
sınır bölgesi ve ticaret yolları üzerine olan ve kendisine Guardian ve Observer
Hodge Award’ı kazandıran çalışması. Geçiş sürecindeki bölgelerden
etkilenerek 2005-2007 yılları arasında Kazak hareketinin ve Rus
milliyetçiliğinin tekrar doğduşu üzerine bir proje yapmak için Güney Rusya ve
Kafkaslara gitti ve proje Ağustos 2008’deki Rusya/Gürcistan çatışması ile son
noktasına ulaştı. Ocak 2011’den itibaren Orta Doğu ve Kuzey Afrika’yı sarsan
devrimleri belgelemeye başladı. Libya iç savaşını doğudan başlayıp batıdaki
kuşatılmış bir şehir olan Misrata’ya kadar belgeledi ve Mısır’daki devrimi
fotoğrafladı.